12 Ekim 2024

Kural temelli uluslararası düzen mümkün mü?

İsrail’in NATO üyesi Türkiye’ye bir saldırıda bulunması olasılığı bence sıfıra yakın. İsrail için haydut devlet diyebilirsiniz, soykırım yapmakla suçlayabilirsiniz ama kimse Türkiye’ye saldıracak kadar aklını peynir ekmekle yediğini söyleyemez

Hamas’ın gerçekleştirdiği terör eylemleri sonrasında İsrail’in başlattığı ve soykırım boyutuna ulaşan Gazze’deki mezalim hafta başında bir yılını doldurdu. İsrail daha önce Dünya’nın en büyük açık hapishanesi yaptığı Gazze’yi, bir yıl içerisinde bu kere en büyük mezarlığa çevirdi. 15 günü aşkın bir süredir de Lübnan’ı vuruyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bakarsanız bir sonraki hedef Türkiye. İsrail’in NATO üyesi Türkiye’ye bir saldırıda bulunması olasılığı bence sıfıra yakın. İsrail için haydut devlet diyebilirsiniz, soykırım yapmakla suçlayabilirsiniz ama kimse Türkiye’ye saldıracak kadar aklını peynir ekmekle yediğini söyleyemez. Olsa olsa Türkiye’yi rahatsız etmek amacıyla güney sınırlarımızın dibinde bağımsız bir devlet kurulması için Kürt kartını oynayabilir. Zaten bu kartı ABD uzun bir süredir doğrudan kendisi oynuyor. Neden İsrail dahil olsun ki?

Bir yandan da kuzeyimizde Putin’in Ukrayna topraklarını işgaliyle başlayan Rusya-Ukrayna savaşı yaklaşık üç yıldır devam ediyor. Orada da kimsenin kural filan tanıdığı yok. Rusya’nın nükleer silah kullanma tehdidini bile kanıksar olduk.

Kural temelli uluslararası düzen nedir?

Uluslararası camiada içerisinde bulunduğumuz güç politikalarının egemen olduğu bu ortamdan çıkış yolu olarak son günlerde sıkça gündeme gelen kavram “kural temelli uluslararası düzenin yeniden ihdası.” Kimilerine göre hiçbir zaman var olmayan kural temelli uluslararası düzen, “Devletlerin en güçlü olan tarafından dikte edilmemiş, bir dizi ilke, kural ve kurumlara bağlı olarak davranma yükümlülüğü” şeklinde tanımlanıyor. Bu tanımı ilk kez kullanan da Alman düşünür Immanuel Kant olmuş. Aslında İstikrarlı bir uluslararası sistem için gerekli tüm kurallar Birleşmiş Milletler (BM) Şartında ve BM sistemindeki çok taraflı anlaşmalarda mevcut. Ama ne kurallara uyan var ne de uymayanlara yaptırım. Kuralları ihlal edenlerin yaptıkları yanlarına kar kalıyor.

Ne yapmalı?

Kural temelli uluslararası düzene dönüş için BM’nin hiçbir şüpheye mahal vermeyecek açıklıkla desteklenmesi önemli. Kural temelli uluslararası düzen demek, mutlaka statükonun korunması anlamına da gelmiyor. Mevcut uluslararası sistemin, küresel güneyin BM güvenlik konseyi dahil uluslararası yapılarda daha eşit ve adil temsiline imkan verecek şekilde modernize edilmesi kural temelli uluslararası düzenin vazgeçilmez bir parçası.

Mevcut uluslararası düzenin Kuralları arasında bazı müphem kavramlar var.BM Şartı iki istisna dışında uluslararası ilişkilerde kuvvet kullanımına başvurulmasını yasaklıyor. Bunlardan birincisi güvenlik konseyi kararı, diğeri meşru savunma hakkı. Beş daimi üyesinin veto yetkisine sahip olması nedeniyle güvenlik konseyi, dünya barışının korunması sorumluluğunu yerine getiremiyor.BM Şartının 51. maddesinde kayıtlı meşru müdafaa ise Şartın hiçbir yerinde ayrıntılı bir şekilde tanımlanmamış. Gazze’de ve Lübnan’da binlerce insanı katleden İsrail de İsrail’e füzeleri fırlatan İran da meşru müdafaa hakkını kullandığını iddia ediyor.

Saldırı suçları, 1998 yılında kabul edilen Roma Statüsünde Uluslararası Ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlar arasında sayılmasına rağmen saldırının tanımı üzerinde uzun bir süre uzlaşı sağlanamadı. Bu konudaki boşluk ancak 2017 yılında Taraf Devletler Konferansı’nda alınan kararla giderilebildi.

Bir de hala hiç tanımlanamamış kavramlar bulunuyor. Uluslararası güvenlik alanında faaliyet gösteren BM, NATO, AGİT gibi kuruluşların hemen hemen her toplantısında terörizm ile mücadele için yeni yükümlülükler, kurallar getiriliyor, ama hala ‘terorizm’in herkesin üzerinde mutabık kaldığı evrensel bir tanımı yapılabilmiş değil. Türkiye, Hamas’ın eylemlerini işgalden kurtuluş hareketi olarak nitelerken, can Azerbaycan Hamas’ı terör örgütü sayarak İsrail’i destekliyor.

İnsani hukuk unutturulmamalı

Kural temelli uluslararası düzende savaşın da kuralları vardır. Bugün devam eden silahlı çatışmalarda savaşanların çoğunun savaş hukukunu düzenleyen Cenevre Sözleşmesi ve ek protokollerinin varlıklarından bile haberdar olduklarını sanmıyorum. Savaş hukuku kurallarının sadece hukuk okutulan fakültelerin müfredatlarıyla sınırlı kalmayıp uluslararası toplumun gündeminde canlı tutulması gerekiyor.

21. yüzyılın en büyük özelliği düzensizlik

T24’ün her yıl düzenlediği yıllık buluşmaların bu yılki teması, “Belirsizlikler ve öngörüler” olarak belirlenmiş. 3 Ekim’de İstanbul’da gerçekleştirilen konferansın başlangıç sunumunu Cambridge Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ayşe Zarakol yaptı. Bir süredir dünya düzeni, egemenlik ve doğu-batı ilişkileri üzerinde çalışan Prof. Zarakol geçen yıl Koç Üniversitesinin verdiği Rahmi Koç bilim madalyasına layık görüldü. Prof. Zarakol sunuşunda öncekilerden farklı bir yüzyıl olacağını söylediği 21.yüzyılın temel özelliğinin düzensizlik ve belirsizlik olacağını, düzensizliğin çok başlılıktan, devletlerin gittikçe artan bir şekilde kişiselleşmesinden ve nasıl gelişeceği kestirilemeyen iklim değişikliği, yapay zekâ gibi öngörülemeyenlerden kaynaklandığını belirtti. Herhangi bir kurala dayanmamak anlamına gelen düzensizlik, uluslararası ilişkilerin geleceği açısından kötümser bir tablo sergiliyor. Ancak Prof. Zarakol zaten düzensizliğe alışık olan Türkiye’nin batı ülkelerine göre 21.yüzyıla uyum sağlamakta daha az zorlanacağı görüşünde. “Yenilgiden sonra: Doğu- Batı ile yaşamayı nasıl öğrendi” ve “Batı Öncesi: Doğu dünya düzeninin yükselişi ve Çöküşü” başlıklı iki kitabı bulunan Ayşe Zarakol konferanstaki sunuşunda dile getirdiği 21. yüzyıl, düzensizlik ve belirsizlik hakkındaki görüşlerini üzerinde çalıştığı yeni kitabında daha ayrıntılı işleyeceğini söylüyor.

İster kural temelli uluslararası düzene dönülsün, ister düzensizliğin egemen olduğu yeni bir sisteme geçilsin, her hal ve karda, dünyamızı zor günler bekliyor.

Hasan Göğüş kimdir?

Hasan Göğüş, 1953 yılında Gaziantep'te doğdu. 1976'da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu.

Diplomatik kariyerine 28 Nisan 1977'de başladı. Yurtdışında sırasıyla Yeni Delhi Büyükelçiliği'nde ikinci kâtip, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği'nde başkâtip, Londra Büyükelçiliği'nde müsteşar, AGİT'te Daimi Temsilci Yardımcısı olarak çalıştı.

Dışişleri Bakanlığı merkezde; Müşterek Güvenlik İşleri, Savunma Anlaşmaları ve Uygulama dairelerinde ikinci kâtiplik, müsteşar özel kalem müdürlüğü, Bağımsız Devletler Topluluğu Genel Müdürlüğü'nde Orta Asya Daire Başkanlığı, AGİT Silahların Kontrolü ve Silahsızlanma Genel Müdür Yardımcılığı, Çok Taraflı Siyasi İşler Genel Müdürlüğü ve Avrupa Birliği ve Avrupa ülkeleriyle ikili ilişkilerden sorumlu Müsteşar Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Merkezdeki son görevi sırasında Türkiye-Hollanda ilişkilerine katkılarından dolayı Hollanda Kraliçesi Beatrix tarafından "Oranje- Nassau" nişanı ile ödüllendirildi.

Büyükelçi olarak Türkiye'yi sırasıyla Yeni Delhi, Atina, Viyana ve Lizbon'da temsil etti. 23 Ekim 2018'de Dışişleri Bakanlığı'ndan emekliye ayrılan Hasan Göğüş, Uluslararası Kalkınma Hukuku Örgütü Danışma Kurulu ve Okan Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyeliklerini sürdürüyor, T24'te dış politika konusunda yazılar yazıyor.

Hasan Göğüş'ün ayrıca 42 yıllık meslek anılarını derlediği, Doğan Kitap'tan yayımlanmış "Zor Başkentlerde Diplomasi" ve köşe yazılarını topladığı İdeal Kitap'tan yayımlanmış "Diplomasi Yazıları" isimli iki kitabı bulunmaktadır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

5 Kasım’da kim kazandı, kim kaybetti?

Amerikalılar suç dosyası kabarık bir hükümlüyü cumhurbaşkanı yapmakta sakınca görmedi. Savcı Harris’in şahsında adalet de büyük bir yara aldı

Kıbrıs’ta erken doğum sancıları mı?

Birileri bir sabah kalktığımızda, “Christodoulides gelsin TBMM’de Kıbrıs Türklerinin egemen eşitliğini kabul ettiğini söylesin, biz de GKRY’ni tanıyalım, Kıbrıs sorununu çözelim” derse şaşırır mıyız?

BRICS her şeye karşı

BRICS’ten beklentileri fazla abartmamakta yarar var. Birleşmiş Milletler'de nasıl güvenlik konseyinin beş daimî üyesinin veto hakkı varsa, İslam İşbirliği Örgütü'nden nasıl Suudi Arabistan’ın istemediği bir karar çıkmazsa, BRICS’te de son tahlilde Rusya ve Çin’in dediği olur

"
"